30 Aralık 2010 Perşembe

Olsun Ben Yine de Hayattan Nefret Ediyorum


Dün çok güzel bi teklif aldım. sevinmeyi bilmiyorum ben. herkese sevindim falan dedim ama yok cidden sevinmedim. bi gitar almıştım. böyle çok karizmatik gitar çalan bi adam olmak istemişimdir hep. akdeniiiiiiz akşamlarııııııııı gibi... ama orta 1 de bağlamaya duyduğum hevesi şimdi gitara duymuyorum nedense. ilkokul da gitar çalmak istemiştim. babama söylediğimde -bu parmaklarla mı demişti. sonra beni yüzme kursuna verdi bunlar falan. abi ne kadar gerizekalıca bişey ya sosyalleşmeye çalışmak. anacazım da haftanın 3 günü benle aydın a gelirdi. havuzda da bi sik yaptığımız yoktu ha. öyle şey olur ya böyle gerizekalı beden eğitimi hocaları yapcak bi sik yok bari ben bunlara her hafta top oynatıyım der. aynen o mantıktı havuzda. yapcak bi sik yok ben bırakiim bunları nasıl olsa boylarını da aşmıyo su die bırakırdı bizi hocalar da. anacazım da beklerdi kenarda ha. yazık kadına oğulceğizim sosyalleşiyo diye sevinmiştir kimbilir belki de. öyle gerizekalı bi ortamdı işte. annem kapı da ben yüzmeyi öğreniyom sanarken biz arkadaşlarla "öhüeeğüğüee kim daha fazla nefesini tutcak bakalım" gibi saçmalıklara girerdik. ben girmezdim gerçi de. amma da gerizekalı ortamlarda bulunuyoruz ya. bi kere bişeyleri öğrenmek istediğin adam tamam o öğrenmek istediğin işi çok profesyonelce yapabilir ama sen de bişey uyandıramıyorsa bitersin abi. hatta o işi yapmayı öğrenirsin fakat bitürlü düzgün yapamazsın. artık birşeyleri öğrenmişsindir de bi daha tekrar geri dönüp öğrenmeye de üşenirsin. ve yarımyamalak gider herşey. benim ilkokuldan beri böyle. bişeyleri yarım yamalak öğreniyorum işte sonra da goveriyom(koyuvermek). her neyse nerdekalmıştık yahu! hah gitar çalmak. yok lan o değildi asıl bahsetçek olduğum neyse amına koyim yine karıştım ya. hadi görüşürüz.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Bir yokoluş hikayesi



Silah tutan ellerin gitar tutaydı Kaan ım gurbanım oy

Yollarda Bulurum Seni



Keşke Herkez("s" değil "z") Haluk Levent gibi güzel parçalar icra edebilseydi. Çok kötü oldum şimdi yine. Allah kahretsin. Bu arada yosun denizde saklıdır arkadaşlar. Yağmurda bulutta bunu kesinlikle aklınızdan çıkarmıyosunuz. Sarıııı Saçlarındaaaaaaaaaaaaa.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Mr. Tambourine Man


-Hey! mr. tambourine man, play a song for me,
i'm not sleepy and there is no place i'm going to.
hey! mr. tambourine man, play a song for me,
in the jingle jangle morning i'll come followin' you...-
Bu şarkı bugünlerde beni benden alıyor. Bir de Dominique Appia' nın salonuma astığım resmi. Bilmiyorum ya İstanbul' a alışamadım daha. Tam muhabbetin tavan noktasındayken, ulan dedim tam da etrafımdakiler benim dilimden anlamaya başladılar derken hoooop düş yalnızlığa.Sar makarıyı assssııııl küreklereee. Böyle dediğime bakıp da bunalım takıldığımı falan sanmayın, hayat güzel gidiyor. Belki de değişiklikleri kabullenmek için kendimi pek zorlamamam beni bu kadar zorluyor. Abi İstanbul cidden değişik ya. Geldiğimin 3. haftasında artık insanlara burada tatlı sözle değil üslerine şikayet ederek iş yaptırabiliyorsun. Bir insan evine internetin bağlanması için 3 hafta bekler mi a nur yüzlü dostlarım benim. Artık telekomun temeline atılan taşlardan o memurların kalem tutan parmaklarına kadar sövmediğim yer kalmamıştı. Sonunda vurdum kendimi İstanbul' un arsız bir de kurnaz yağmurunda Türk Telekom Gayrettepe şubesine. Orda girişteki görevliye dedimki: " Benim buradaki birkaç kişiyi şikayet edebileceğim ve işimi hemen yaptırabileceğim birine ihtiyacım var." Sanki o 3 haftadır interneti bağlanamayan insan ben değilmişim gibi hiç sıra beklemeden İzzet Bey' in yanına yönlendirildim. Dedim:" Beeeey! beeeyy! Beeeeybiiiiéé!:) Bu vakit ne vakit? Nerde benim internetim." Yanımda civanım anam da vardı. O da bir yandan kaş göz ediyor bana sinirlenme diye. Ben hafif Ferdi Tayfur-Gökhan Özen karışımı bir ses tonuyla sinirden ağlamaklı bir şekilde: " Size yalvarmam mı lazım benim" dedim. İzzet hemen Kerim' i çağardı. Kerim:" Abi müşteri var beni bekliyor." dediyse de İzzet:" Sikerim lan senin müşterini! Bu civan mert cihan pehlivanı delikanlıyı 3 haftadır internetsiz bırakmaya utanmıyomusunuz lan!" dedi. "Abi sakin ol abi" derken adama, anacağazım da fırlamaz mı bana bağırılıyo diye."Yavrıııımm!!! diyerekten tam adamın yüzüne pança atacakken zaman benim için durdu o anda. Napıyon olum sen bu İstanbullarda dedim kendi kendime." Yürü ana yürü bu gurbet iller bilmez bizim dilimizi. Burda dost dediğin ısırgan otu. Hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadimenin düvününde halay çekelim." dedim. Derken İzzet "İnternetin öğleden sonra açılacak." dedi medyumvari bir sesle. "Eyvallah o zaman ben gitmiyom ana köye sen git bi dahaki geldiğinde 2 fanila don bi de Sarıkız' ın tereyağından getir bana." dedim. Anam hemen köye gitti. Ben de kaldım buralarda bir başıma. Hemen Haydarpaşa Garına gidip, denize bakıp: " Ulan İstanbul sen mi büyüksün ben mi büyüğüm görecez bakalım." dedim. Hemen yanımda bıyıklı resmi takım elbiseli şapkalı biri belirdi:"Abi kaç tren çiğneyecek."Eyvallah gözüm bi sen anladın beni bu İstanbul' da." deyip yüzümü kahpe yağmura çevirerek Ortaköy' ün yolunu tuttum

17 Eylül 2010 Cuma

Mobilet: Asrımızın Death Proof u



Hiç bir şeyden çekmedim şu hayatta mobilet denen şeytan pampırından* çektiğim kadar. Bunu icad eden adam Dünya üzerinde Çine diye bir yeri tanısaydı inanın kesinlikle bu işe girmez yatırımını çatal iğne sektörüne yapardı. Mobilet denen araçla çocukluğumdan beri aram çok kötü. İşin garibi mobileti kullanan insanlar gelip durduk yere beni buluyorlar. 3 yaşımdayken bizimle çalışan Mustafa abi deri eldivenlerini takmış mobiletiyle bahçeden çıkarken bana çarptı. Mobilet direksiyonun çarptığı sağ kaşımın bir kısmında hala tüy bitmiyor a doslar. Büyüdüm, üniversite 2. sınıf ara tatilinde ehliyeti daha almamışım. Ozan(Hacı)' la beraber karlı bi havada, Çine'deki Meşhur Köfteciler' in orada araba sürerken birden sağ yanımdan "viiiüüüüüzzzzzz" diye bir ses. İki tane askere gidecek delikanlı akşam, karlı havada, farsız mobiletin üstünden arabanın kaportasının üstüne oradan da asfalta yüzükoyun bir şekilde kapaklandılar. Elimden ayağımdan can gitti. Neyse ki birinin yüzü yaralanmıştı, diğerinde herhangi bir şey yoktu. Tabi mobilet dağılmış vaziyette. Bir de kenardan çocuğun birisi bağırmaz mı "O mobilete 2 milyar masraf ettiler" diye. Kan beynime sıçradı. Köftecilerden biri bi tekme çıkardı çocuğa "2 milyar masraf eden bi ışık taktıramadı mı buna" diye.
Neyse asıl olaya gelelim. Annemle çok güzel bir akşamüstü oturmuşuz, çayımızı içiyoruz. Muhabbet öyle günlük şeyler işte. Annem birden "Yalçın Abi' nin(komşumuz) yanına gittin mi?" dedi. Güldü biraz. "Ne olmuş" dedim. "Kaza yapmış 4 gün komada yatmış" dedi. Nasıl? Şöyleki:

Yalçın Abi ve biricik bacanağı ramazan ayının bitmesinin gazıyla üzerlerindeki alkol yasağını bir kenara atıp, bayramın 2. günü kendilerini vermişler biri**'ye. Efendim daha sonra ne yapalım derken birden akıllarına ikisinin de yeni aldıkları Star 103 marka Mobiletleri ile mezarlık ziyaretine gidelim demişler öğle vakti. Bacanak önden biraz hızlı gitmiş mezarlığa bakmış Yalçın Abi arkasında değil. "Şimdi biraz içtik dur şuna bir bakayım bi yerlere düşmüş olmasın sakın" demiş, o sırada da Yalçın Abi arkadan ağır ağır geliyormuş.Bacanak geri dönerken boş yolda iki bacanak çarpışır ve komaya girerler. Abi komik değil gibi ama komik be yahu!!! Annem bu olayı anlattı biraz durduk sonra sen bir gülme krizine gir.
İyi geceler herkese. Bu kadar.

*Pampır: Tren
**Biri: Çine Halk dilinde Bira

Probability Distribution Function vs Probability Density Function


Gecenin bir yarısı uyku tutmadı bir türlü. Nedeni feci dostlar.Girdiğim mülakatta sorulan ve beni "ebebebe, köbebebeee" demeye mahkum eden soru: Probability Distribution Function Probability Density Function arasındaki fark nedir? Aslında o kadar da merak etmiyorum hani.Aradaki farkı bi hocam birisi sürekli diğeri ayrık diyerek açıkladı ama bana yetmedi bu. Dellencem laaan!!! Bunun yüzünden blog mu açılır diyebilirsiniz. Evet açılmaz ama uyuyamadım. Asıl bu bloğu açma isteği dün duyduğum, komşumuzun (Yalçın Abi) geçirdiği garip kazadan sonra aklıma geldi. Dedim Çinemin insanını ve kendi etrafımdaki küçük komik şeyleri yazmam gerek.